İTGEVAKİF

Biyolojik-Tıbbi

Biyolojik açıdan bakıldığında yaşlanma dıştan ve içten değişim olarak tanımlanabilir. Hücrelerdeki değişimleri göremediğimiz için birçoğumuz dıştan algıladığı değişimlerden hareket ederek, yaşlanmanın dış belirtilerle alakalı olduğunu düşünebilir. Biyolojik yaşlanma, hücre ve gen düzlemindeki karmaşık biyokimyasal süreçler sonucunda meydana gelmektedir ve çok faktöre bağlı olan süreçlerden meydana geldiği için biyolojik yaşlanmayı kontrol altına almak, hatta mümkünse engellemek, durdurmak en azından bugünkü bilgilerle mümkün değildir.

Biyografik

İnsanın nasıl yaşlandığı biyografisine de bağlıdır ve biyografisi, aynı zamanda ebeveyninin biyografisi ile bağlantılıdır. Dolayısıyla yaşlanma, adeta birbirine bağlı biyografi halkalarının oluşturduğu bir zinciri andırmaktadır. İnsan biyografisi içinde oluştuğu topluma ve kültüre de bağlıdır. Dolayısıyla insan kendi biyografisinin sadece kısmen mimarıdır. Buna rağmen yaşlılık kötü kader değildir. Çünkü biyografiye bağlı yaşlanma süreçlerine müdahale edebiliriz ve değiştirilebiliriz.

Toplumun belirlediği

Yaşlanmaya sosyal çevrenin etkisini,  biyografiye bağlı yaşlanmayla karıştırmamak gerekir. İkisi arasında kesin bir sınır çekmek mümkün değilse de toplumun belirlediği yaşlanma süreçlerine birey olarak müdahale edemeyiz. Bireysel sınırlarımızın ötesinde alınan kararlar ve koşullar, toplumun yaşlanma süreçlerine etkilerinin kaynaklarıdır.

Birey-Çevre-İlişkisi

Yaşlanma süreçlerine sosysal ve fiziksel çevrelerin de etkisi vardır. Birey açısından yaşlılıkta yakın fiziksel çevrenin önemi artmaktadır. Konut ve konut çevresindeki sosyal ilişkiler ve bunların yapısı, kapsamı, sıklığı yaşlılıkta belirgin şekilde değişir ve önemi artar.  Özellikle ileri yaşlılar günün büyük bölümünü evde geçirmektedir. Ancak bunu bir “geri çekilme” olarak genelleyemeyiz ve aktif yaşlanmanın zıttı olarak görmeyiz. Çünkü aktif yaşlanma, topluma katılım ve uyum ile ilişkili eylem ve olanaklara bağlı bir aktivite spektrumudur (Kruse, 2007). Bu bağlamda aktivite, çok boyutlu bir kavramdır. İnsan; bedeni, bilinci, ruhuy ile pek çok aktivitelere katılabilir. Bunları başkalarıyla berabner veya tek başına yapabilir. Örneğin hobi türleri arasında birçoğu tek kişilik hobilerdir ve başkarının varlığı, bireyi rahatsız bile edebilir.

Farklılaşma

Yaşlı kavramı akla genellikle sanki tek bir kalıptan çıkmış insanları getirir. “Kafalardaki” yaşlı imgeleri, hem yaşlının kendisinde hem de diğerlerinde vardır. Fakat herkes kendine göre yaşlanmaktadır; hiçbir yaşlanma süreci bir diğerinin tıpkısı değildir. Bu nedenle yaşlı nüfus son derece heterojen bir yapıya sahiptir. Gerontopsikolojik araştırmalar her insanın kendine özgü yaşlanma sürecinden geçtiğinin kanıtlarını ortaya koyabilmiştir. Insanın takvimsel yaşı ile psişik yaşı arasında doğrusal bir ilişki yoktur. Bu nedenle 50 yıl kadar önce ünlü bir gerontolog, bunu şöyle ifade etmiştir. “Yaşlandıkça daha çok kendimize benzeriz” (Birren 1974). Dolayısıyla yaşlanma süreci, birbirine benzeme süreci değil, aksine birbirinden farklılaşma sürecidir.

Çok boyutlu ve çok yönlü

Genetik yapı ve hücre düzlemlerindeki yaşlanma ve bunların yarattığı davranış değişimleri, çok boyutlu ve çok yönlü olarak gelişmektedir. Aynı şey psikolojik ve sosyal yaşlanma süreçleri açısından da geçerlidir. Dolayısıyla aynı koşullar altında yaşlanan iki kişinin yaşlanma süreçleri de birbirinden farklıdır. Bu, ikizler için de geçerlidir. Bunu, bir ağacın dallarıyla karşılaştırmak mümkündür. Aynı kökten çıkan dallar, aynı koşullar altında gelişseler de her biri farklı yönlere ve farklı boyutlara doğru bir gelişme göstermektedir.

Objektiflik ve Sübjektiflik

Çoğunluğa göre insan beden-ruh çiftinde meydana gelmektedir (bunun aksini iddia edenler de vardır). Psişik kavramı, metafiziksel bir fenomeden bahsedilmediğini vurgulamak için kullanılır. Beden ve ruh (psişik), insanın objektif ve sübjektif özelliklerini  ifade  etmektedir. Insan,  yaşlandıkça  sınırlarının,  kayıplarının, geçiciliğinin daha çok farkına varmaktadır. Bunlarla başa çıkabilmek için stratejiler geliştirir. Tecrübeleri ona bu konuda yardımcı olur.  Bir tarafta yaklaşan ölüm, diğer taraftan yaşanmış yıllarda gördüğü anlamlar, geriye kalan süreden beklentileri, yaşlanmayı objektiflik ve sübjektiflik arasında cereyan eden bir sürece dönüştürür. Hayatın geçiciliği değiştirilemez ama sınırsal durumlar insanda bir “aydınlanma” yaratır ve git gide “biz, kendimiz oluruz” (Jasper, 1973, s. 204: akt. Kruse, 2002, s.203).

Sınırlı Esneklik

Insan, yaşamının her döneminde, o döneme ait  krizlerle karşı karşıya kalır ve bunları aşmaya, kayıplarını azaltmaya çalışılır. Bunun için mevcut kaynaklarını ve yeterliliklerini kullnarak, içinde bulunduğu durumu isteğine göre değiştirmek için çabalar. Önleyemediği kayıplarla aktif bir mücadeleye girişerek “Optimal Seçimli Dengeleyici Uyum” (Baltes & Baltes 1990) olarak adlandırılan, sınırlı bir uyum sürecini gerçekleştirir. Örneğin piyanist Rubenstein, yaşı ilerledikçe parmaklarının hızının azaldığını fark edince, konser vermekten vazgeçmek yerine, parmaklarının azalan hızına uygun olan bestelerden örnekleri çalmıştır. Ayrıca daha fazla egzersiz yaparak parmaklarındaki hız kaybını dengelemeyi başarmıştır. Çaldığı bestelerin hızlı çalınması gereken pasajlar yaklaştığında, bilerek tempoyu yavaşlatıp, hızlı çalınması gereken pasajlarda tempoyu arttırarak, parmaklarındaki hız kaybını dinleyicinin algılamasına engel olmuştur. Plastizite (esneklik) yeteneği sayesinde, birey, çevrenin taleplerine sınırlı bir süre için uygun cevaplar verebilmektedir (Baltes & Kindermann 1985, Kliegel & Baltes 1987). Insan yaşlandıkça bedensel, psişik ve sosyal koşullara “sınırlı bir esneklik” yeteneği ile tepki verebilir.

Cinsiyete Bağlı

Cinsiyetin yaşlanmaya etkileri biyolojik özellikerin bir sonucu değildir. Kadın ve erkek arasındaki biyolojik farka, yüklediğimiz sosyal ve kültürel anlamlar, kadınların daha zor koşullar altında yaşlanmalarının temel sebebidir. Bu yüzden gerontolojide “yaşlılığın kadınsı siması” kavramı oturmuştur. Kadının siması, gü- zelliğin, anaçlığın ve şefkatin siması olduğu kadar, aynı zamanda yaşlılıkta bağımlılığın, yoksulluğun, yalnızlığın da simasıdır. Yaşlılığın “ağlayan yüzü”, kadının yaşlılığında daha net bir biçimde görülmektedir.